İçeriğe geç

Sürgün verme ne demek ?

Sürgün Verme Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Bakış

Toplumsal yapıyı anlamak, sadece büyük politikalarla sınırlı değildir; günlük yaşamda karşılaştığımız küçük ama derin anlamlar taşıyan olaylar da toplumsal adaletin işleyişini anlamamıza yardımcı olur. Bu bağlamda “sürgün verme” kavramı, genellikle yalnızca bir coğrafi yer değiştirme olarak algılanabilir. Ancak, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet ekseninde bu kavram daha derin ve daha insancıl bir anlam taşır.

Sürgün Verme: Sadece Bir Yer Değiştirme Değil

Sürgün, kelime anlamıyla bir kişinin zorla, genellikle cezalandırma amacıyla bulunduğu yerden uzaklaştırılmasıdır. Fakat bu anlam, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik bağlamında daha karmaşık bir hale gelir. Örneğin, İstanbul gibi bir metropolde yaşarken, kadının ya da LGBTQ+ bireylerinin yaşadığı “sürgün” yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda sosyal, psikolojik ve kültürel bir dışlanma anlamına da gelebilir.

Sokakta yürürken bazen bir kadının, özellikle gece saatlerinde, başı örtülü ya da örtüsüz olmasına göre toplumun ona verdiği tepkiler arasında ciddi farklar gözlemliyorum. Bir grup kadın için özgürlük alanı, diğer gruptan çok daha dar. Oysa aynı sokakta yaşadıkları kültürel çeşitlilik göz ardı ediliyor. Kadınların giyim tarzları, başörtüleri, ya da sadece kadın olmaları bile onları “sürgün” eden, dışlayan bir toplum yapısının parçası olabiliyor. Kadın, bir “yer” değiştirmese de toplumun gözünde farklı bir yere yerleştiriliyor. Bu, bir tür toplumsal sürgündür.

Sürgün ve Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyet, bir bireyin toplumsal ve kültürel bağlamda kadına ya da erkeğe atfedilen rollerle şekillenir. Kadınların işyerinde, evde, hatta toplu taşımada karşılaştıkları ayrımcılık, onlara sıkça bir dışlanmışlık, “yeri olmayan” bir statü biçiminde geri döner. Bu, günlük hayatta sıkça karşılaşılan bir durumdur.

Birçok kez, İstanbul’un yoğun trafikli otobüslerinde, sabah saatlerinde gözlemlediğim bir şey var: Genelde kadınlar, “erkek bölgesi” denilen alanlarda durmaya cesaret edemezler. Kimi zaman buna karşı gelen bir kadının hareketleri, etrafındaki erkekler tarafından garip karşılanabilir. Kadınların bu alanlarda varlıklarını sürdürebilmesi, onları toplumsal cinsiyetin dayattığı rollerden bir adım daha atmalarını gerektiriyor. Böylece, “sürgün” hissi, kadının kendini fiziksel olarak veya psikolojik olarak sınırlandırması gibi bir biçim alır. Toplumsal normlar ve baskılar, kadının kamusal alanda var olma hakkını reddederek onu adeta “sürgün” eder.

Çeşitlilik ve Sürgün

Sürgün kavramı, yalnızca bir cinsiyet meselesi değil, aynı zamanda farklı kimliklerin bir arada yaşama şekliyle de ilgilidir. LGBTQ+ bireyleri, toplumsal cinsiyet normlarından sapmaları nedeniyle sıklıkla ayrımcılığa maruz kalır ve bunun sonucunda kendilerini toplumdan dışlanmış hissederler. İstanbul’da, bir trans birey olarak yaşamanın zorlukları, sadece evin içinde değil, sokakta, işyerlerinde de kendini hissettirir.

Bir trans kadının ya da erkeğin yürüdüğü sokakta, başına gelebilecekler neredeyse tahmin edilebilir. Yolda, onları dışlayan bakışlar, küçümseyici yorumlar ya da açıkça ifadelenmiş önyargılar, aslında bir tür sosyal sürgünle karşı karşıya olduklarını gösterir. Onlar, kimliklerinden ötürü sürekli olarak bir “yer” arayışı içindedirler. Bu, bir yer değiştirme değil, kimliklerinin kabul edilmediği bir yerde yaşamaktır.

Sosyal Adalet ve Sürgün

Sosyal adaletin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve kimlikler arası eşitlik sağlanmalıdır. İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde bile, bazı grupların toplumsal hayata katılımı ciddi şekilde kısıtlanmış durumdadır. Sosyal adalet anlayışının, her bireyi eşit görmesi gerektiği ve her kimliği kabul etmesi gerektiği tartışmasız bir gerçektir. Ancak bazen, toplumun daha geniş kesimleri, eşitlik ve adaletin sağlanmasında geri dururlar. Bu durum, bireylerin sürgün edilmesi anlamına gelir.

İstanbul’daki toplu taşıma araçlarında, bazen yaşlı bir kadının elinde alışveriş torbalarıyla, genç bir kadının ona yer vermemesi ya da bu kadının, giydiği kıyafet yüzünden “haddini aşan” bir şekilde bakılması da bir nevi sürgündür. Çünkü toplum, farklı kimliklere, yaşlara, toplumsal cinsiyetlere ya da görünüşlere sahip olanları sınırlı bir şekilde kabul eder ve dışarıda bırakır. Böylece toplumsal adalet, bir grup için sağlanmış olurken, diğer grup bu “yerin” dışında kalır.

Sonuç: Toplumsal Sürgün ve Onun Sonuçları

Sürgün verme, sadece bir kişinin fiziksel olarak yerinden edilmesi değildir; aynı zamanda toplumsal baskıların, kimliklerin ve cinsiyet rollerinin dayatılması ile oluşturulan dışlanmışlık halidir. İstanbul gibi çeşitlilik ve yoğunluğun yüksek olduğu bir şehirde bile, toplumsal cinsiyet ve kimlik farkları nedeniyle insanlar günlük hayatlarında sürgün hissine kapılabilirler.

Sürgün verme, sadece cinsiyet kimliklerine veya çeşitliliğe odaklanmış bir kavram değildir. Bu, sosyal adaletin her bir birey için sağlanması gerektiği gerçeğini gözler önüne serer. Sokakta, toplu taşımada, işyerinde ya da herhangi bir sosyal alanda, insanlar yalnızca kimlikleri nedeniyle dışlanmamalıdır. Gerçek toplumsal adalet, herkesin bir yerinin olduğu, farklı kimliklerin ve çeşitliliklerin eşit şekilde kabul gördüğü bir dünyada mümkündür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
https://elexbett.net/betexper.xyzsplash