İçeriğe geç

Kamu hukuku alanı nedir ?

Kamu hukuku alanı, yalnızca “devlet-birey ilişkisini düzenleyen kurallar bütünü” değildir; güç üreten, meşrulaştıran ve sınırlandıran bir mekanizmadır. Bu yazı, o mekanizmanın hem gerekliliğini hem de aksayan yerlerini cesurca sorguluyor.

Şunu en baştan söyleyeyim: Kamu hukuku alanı, hayatımıza en çok dokunan ama en az tartıştığımız hukuk sahası. “Devlet işini yapsın, ben de kendi yoluma bakayım” rahatlığıyla yıllarca rafa kaldırdığımız bir alan. Oysa kamu hukuku, vergiden cezaya, seçimden imara kadar, nefes aldığımız her anın arka planında işliyor. Peki bu alan tam olarak nedir ve neden bu kadar tartışmalı? Gel, birlikte masanın üstünü boşaltalım.

Kamu Hukuku Alanı Nedir? Tanımın Ötesinde Bir Çerçeve

Klasik tanım şöyle der: Kamu hukuku, devletin ve kamu tüzel kişilerinin bireylerle ve birbirleriyle kurduğu ilişkileri düzenler; anayasa hukuku, idare hukuku, ceza hukuku, vergi hukuku gibi dalları kapsar. İlişkiler çoğunlukla dikeydir; yani devlet kamu gücü kullanır, yaptırımı ve üstünlüğü vardır. Bu tanım doğru ama eksik. Çünkü kamu hukuku, yalnızca kurallar değil, aynı zamanda kurumlar, prosedürler, veri ve iktidar teknikleridir. İhale mevzuatından çevrimiçi gözetim araçlarına, algoritmik karar sistemlerinden afet yönetimi rejimine kadar geniş bir yönetimsellik yelpazesinden söz ediyoruz.

İddia Edilen Değer: “Kamu Yararı”

Kamu hukuku, meşruiyetini “kamu yararı”ndan alır. Ama şu soruyu sormadan geçmeyelim: Kamu yararı kimin tanımıdır? Çoğu zaman soyut bırakılan bu kavram, pratikte bütçe tercihlerinden şehir planlamasına, güvenlik politikalarından veri korumaya kadar her şeyi belirler. Eğer “kamu yararı” ölçülebilir, karşılaştırılabilir ve şeffaf kriterlere kavuşmazsa, kolayca siyasal tercihin teknik bir karar gibi sunulmasına dönüşür.

Görmezden Gelinen Zayıf Noktalar

  • Belirsiz Kavramlar ve Esneklik: “Kamu düzeni”, “genel ahlak”, “üstün kamu yararı” gibi lastik kavramlar gerektiğinde genişletilerek temel haklar hızla kısıtlanabiliyor. Peki bu kavramları kim, neye dayanarak genişletiyor?
  • Tek Taraflılık ve Usul: İdari işlemler hızla tesis edilirken, etkili itiraz ve zamanında yargı denetimi çoğu dosyada gecikiyor. Geciken adalet, kamu hukukunda da adalet değil.
  • Uzman Dilinin Hegemonyası: “Teknik mesele” denip kamuoyundan kaçırılan kararlar, aslında en siyasal olanlar. Neden en çok etkilenenler en az söz hakkına sahip?
  • Dijital Devletin Karanlık Kutuları: Puanlama sistemleri, risk analizi algoritmaları, yüz tanıma… Karar mekanizmaları opak. Veri temelli dendi diye hesap vermezlik meşrulaşabilir mi?
  • Yatay Etkiler: Kamu gücü, özel aktörlere delege edildiğinde (ör. kamu-özel işbirliği, platform düzenlemeleri), sorumluluk zinciri bulanıklaşıyor. Hata olduğunda kapıyı kime çalacağız?

Kamu Hukuku: Sınır Koyan mı, Sınır Aşan mı?

Teoride kamu hukuku, devlete sınır koyar: hukuk devleti, orantılılık, ölçülülük, kanunilik. Peki pratikte? Denetim mekanizmaları önleyici değilse, ihlal olduktan sonra işleyen süreçler yalnızca telafi sağlar. O zamana kadar hak çoktan erozyona uğrar. Şu provoke edici soruyu bırakalım: Kamu hukuku, en çok kimin işine yarıyor—korunmaya muhtaç bireyin mi, yoksa karar alıcının mı?

Bilimsel Lens: Ölç, Karşılaştır, Gerekçelendir

Kamu hukukunu gerçekten “kamu”ya açmak için bilimsel yöntemin üç ayağı şart:

  1. Ölçülebilirlik: İdari kararlar etki analizi olmadan alınmamalı. “Kamu yararı” için öngörülen fayda ve maliyetler, zaman ufku ve alternatifler açıkça tabloya dökülmeli.
  2. Karşılaştırılabilirlik: Aynı problemi çözen alternatif araçlar (yumuşak hukuk, teşvik, düzenleme, yasak) yan yana konup kanıta dayalı tercih yapılmalı. Neden en ağır araç hep ilk seçenek?
  3. Gerekçelendirme: Gerekçe; kanun maddesi tekrarından ibaret olamaz. Veri seti, yöntem, risk varsayımları, dışlanan alternatifler yazılmalı. Gerekçesiz güç, güç değildir; keyfiyettir.

Üçlü Stres Testi: Her Kamu İşlemine Uygula

Meşruiyet: Yetki ve amaç doğru mu? — Şeffaflık: Veriler, model ve paydaş görüşleri açık mı? — Hesap Verebilirlik: Yanlış çıkarsa geri alma/iyileştirme mekanizması hazır mı? Bu üç sorudan birine “hayır” diyorsak, işlem kırmızı bölgededir.

Reform Çağrısı: Alanı Gerçekten “Kamu”ya Ait Kılmak

  • Önleyici Denetim: Yüksek etki potansiyeli olan kararlar için ex ante yargısal/bağımsız kurul incelemesi.
  • Açık Gerekçe ve Açık Veri: Asgari gerekçe standardı + anonimleştirilmiş veri setlerinin yayımlanması; algoritmik etki değerlendirmesi zorunluluğu.
  • Katılımın Kurumsallaşması: Danışma süreçleri “sembolik” değil; süre, erişilebilir dil, geri bildirim döngüsü içermeli.
  • Hızlı ve Etkili Yol: Temel hakları etkileyen işlemlerde hızlandırılmış yargı, geçici tedbir için net eşikler.
  • Delege Gücün İzlenmesi: Kamu-özel sınırında şeffaflık; sözleşmeler, performans kriterleri ve yaptırımların kamusal raporlanması.

Provokatif Sorular: Tartışmayı Başlat

  • “Kamu yararı” tanımı neden hâlâ ölçüye bağlanmadı? Ölçülmeyen yarar, retorik değil mi?
  • Algoritmalarla alınan idari kararlar, insandan daha tarafsız mı; yoksa yalnızca daha hızlı mı?
  • Gerekçe metinleri vatandaş için mi yazılıyor, yoksa yalnızca dosyayı kapatmak için mi?
  • Hata yapma maliyeti kime yükleniyor: Devlete mi, yurttaşa mı?

Sonuç: Kamu Hukuku Alanını Yeniden Düşünmek

“Kamu hukuku alanı nedir?” sorusu, yalnızca ders kitabı tanımıyla geçiştirilemez. Bu alan, gücün nasıl kullanıldığı ve hangi sınırlara tabi olduğunun gerçek zamanlı laboratuvarıdır. Güç, ölçü ve gerekçeyle sınırlanmadığında, kamu hukuku kolayca “her şeyi meşrulaştıran zırh”a dönüşebilir. Cesur olalım: Kamu hukukunun kalbinde, yurttaşın denetleyen ve katılan özne olduğu bir mimari kurmak zorundayız. Çünkü kamu, yalnızca devletin değil; hepimizin adıdır. Ve bu alan, adını taşıyanların gözü önünde, onların diliyle ve verisiyle yönetildiğinde gerçekten kamu olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money